Kan davası; iki aile arasında yıllarca süre gelen ve karşılıklı olarak ailelerden insanlar öldürülmesine sebep olan anlaşmazlık olarak literatürde yerini almaktadır. Bu durum insanların öç alma duygusundan kaynaklıdır ve misilleme şeklinde devam eder. Günümüzde hala toplumların belli kesimlerinde mevcut bu durum, tarih boyunca adaletsizliği peşinden sürüklemiş ve çözümü olmayan; gün geçtikçe daha farklı sorunları da peşinden sürükleyen; bir sorun olarak bu zamana kadar gelmiştir.

Zamanlar farklı ancak zihniyet aynı yorumu ile hareket edilmesi, çoğu zaman cevaplara ulaşmakta kolaylıklar sağlamıştır. Teknoloji ve özellikle bilgisayar çağı olarak adlandırdığımız 2000’li yıllarda, neredeyse tarih boyunca mevcut zihniyet siber aleme yansımış durumdadır. İnsanlar arasında hala öç alma ve misliyle karşılık verme dürtüsü ağır basan  duygulardır. İnsanlardan öte, artık devletler bu durumu bir savaş alanı olarak nitelendirmekle birlikte karşılıklı yasal veyahut yasal olmayan şekillerde birbirlerine karşı bu gücü kullanmaktadırlar. Yakın zamanda  ülkemiz başta olmak üzere Rusya, Çin, İran, ABD gibi devletlerin daha fazla zarar gördüğü hackleme olayları dünya gündeminde yerini  almaktadır. Biz de bu durumları göz önünde bulundurduğumuzda, daha çok öç alma duygusuyla hareket ederek ve bunu siber alemde bir silah gibi kullanarak karşılıklı bitmek bilmeyen bir kan davasına dönüşen yeni durumu; hack davası olarak adlandırmayı tercih ettik.

 Günümüzde her geçen gün katları şeklinde artarak ilerleyen teknoloji kullanımı; hayatımızın her alanını kolaylaştırmasıyla birlikte, artık yediğimiz yemeklerde dahi yerini almaktadır. Hayatımıza bu kadar dahil olmuş bir nesnenin beraberinde hayatımızı felakete dönüştürecek verilerin olmadığını kabul etmek anlamsız olur.

Bir ülkede teknolojiyi bu zamana kadar ilk kullanan ve test eden her zaman o ülkenin silahlı kuvvetler birlikleri olmuştur. Savaş meydanlarında bu teknolojiden faydalanarak savaşın gidişatını değiştirmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının kullandığı şifre makinesi Enigma ile üstünlüğü ele geçirmesine karşılık, bu makinenin hacklenmesi yani şifrelerinin çözülmesi ile birlikte savaşın gidişatı değişmiştir. Bu hackleme olayı savaş meydanlarında ilk defa bir cihaza karşı yapılarak başarılı olduğu için bunu, alanında bir başlangıç olarak kabul etmemiz mümkündür. Bu tarihten sonra Amerika’da M.I.T.’de (Massachusetts Institute of Technology) üretilen cihazlarla tarihteki ilk hackerlar ortaya çıkmıştır(1961).

Ülkeler, nükleer silahlar üretimi ve geliştirilmesi konusunda epey yol almış durumdadırlar. Ancak bu silahların, terör örgütleri veyahut iyiniyetli olmayan kişiler tarafından kullanılmasının ne denli büyük felaketlere yol açacağı artık sanırım hayal dahi edilemeyecek seviyelere geldi. Ancak, hem hızlı hem erişimi kolay teknolojiden faydalanmadan, bütün bu bilgilerin saklanması ve korunması günümüz koşullarında imkan boyutunun ötesine geçti. Bunun bilincinde olan insanlar, gruplar, devletler vs bu tür sistemlere girmenin yollarını aramış ve büyük oranda başarılı olmuşlardır. Çünkü siber alemde sonsuz kombinasyon durumu söz konusudur. Her bir kodlama, arkasında mutlaka açık bir kapı bırakmaktadır. Bu açık kalan kapıların başına bir güvenlik görevlisi koymak ise mümkün olmadığı için bu saklandığı ve korunduğu düşünülen bilgilerin ulaşılmasını imkansız olmaktan çıkarıyor. Bu konuda yapılabilecek olan şey sadece gidilen yolu uzatarak erişim sağlayacak kişi ya da kişilere hata yaptırmak ve onlardan kalacak bir iz, bir bilgi elde edebilmek; böylece siber alemden gerçek hayata aktarımla bu durumun önüne geçebilmektir.

Bahsedilen hackleme olayların hepsi bir olaya bir duruma veyahut siyasi bir söyleme karşı misilleme olarak karşılık bulabilir. Bunu, devletler bir zamana kadar yasal olmayan bir şekilde; örgüt ve grupları destekleyerek yapmışsa da, artık bu durum küresel bir hal aldığı için ve ciddi önlemler gerektirdiği için siber ordu kurarak hackleme olaylarının önüne geçmek, bir nevi siber güvenliği sağlamak zorunda kalmışlardır. Şuan da bu ordular her ne kadar savunma amaçlı kurulmuş olsalar da; ordu, tanımı gereği zamanı geldiğinde saldırı boyutunda da kullanılacaktır. Tabi bunun ciddi sonuçları olacaktır. Örnek olarak nükleer silahların kullanımının el değiştirmesi ve iyiniyetli olmayan kişi ve kişiler tarafından, bunu bir siyasi veyahut herhangi bir konuda propaganda olarak kullanması tüm insanlığa zarar verecek sonuçlara yol açabilir.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi bu durum zamanla adaletsizliği getirecek ve şahsi amaçlara hizmet eden bir unsur haline gelecektir. Gücü elinde bulunduranın adaleti şekillendirdiği yerde adaletsizlikten başka bir şeyin olması mümkün değildir. Buradan yola çıkarak siber alemdeki gücü kontrol altına alacak mekanizma ise uluslararası bir kanun ile mümkündür. Bu kanun bazı ülkeler tarafından kendi iç politikaları için hazırlanmaya başlanmıştır. Ancak siber alemde, kağıt üzerinde olduğu gibi sınırlar yoktur. Her birey, istediği takdirde dünyanın en uç noktasına dahi siber alemde erişebilmektedir. Aynı zamanda bugün her birey işine yarayacak yazılımları üreteceği araçlara ve bilgiye de kolaylıkla ulaşabilir. Bu durum her ne kadar olumlu gibi düşünülse bile kötü amaçlı insanların elinde büyük silahların olabileceği ihtimalini de  akıllara getirmektedir.

 Kanunların, günümüzde caydırıcılık özelliği bulunan yaptırımlarla donatıldığı takdirde, kişiler üzerindeki etkisi açık şekilde görülmektedir. Bu durumun tüm dünya ülkeleri arasında ve aynı şartlar için uygulandığı düşünüldüğünde insanlara bu kurallara uymaktan başka seçenek bırakmayacaktır. Çünkü günümüzde mevcut kanunlar mülkilik ilkesi gereği sadece bulundukları ülkelerde geçerlidir. Uluslararası anlaşmaların bu bakımdan uygulama alanı daha geniştir. Mülkilik ilkesinin de açıkları bulunmaktadır. Mesela, aralarında Geri Verme Anlaşması olmayan ülkeler arasında bu durum kriz sebebidir. Şöyle ki; bugün ülkemizde yüzlerce kişiyi dolandırıp, bu paralarla başka ülkelerde sefa süren dolandırıcı kişi hakkında tahkikat yapılamaması; adalet kavramının boşlukta kaldığını gösterir. Kanunların amacı elbette kişileri tatmin etmek değildir ancak verdiğimiz örnekte kanunlar dahi anlamsız duruma düşebilmektedir. Bu durumdan yola çıkarak siber alemde erişim imkanlarının daha geniş olduğunun farkına varmalı, yeterince disiplin ve çalışma sonucu her bireyin bu alanda bir etkinliğinin olduğunun üzerinde durmalıyız.

Ayak uydurmakta dahi zorlandığımız ve yetişemediğimiz bu teknoloji hızını bir an önce yakalayarak kontrol altına almamız gerekmektedir. Bunu tüm devletler bir araya gelerek yapmadığı takdirde hiçbir anlam ifade etmeyecek ve hack davası çok kısa süre içerisinde dünyanın asıl sonu olacaktır. Daha çok filmlerde denk geldiğimiz, dünyaya uzaydan yapılan saldırılara karşı topyekun hareket edilerek saldırıların bertaraf edilmesini, bugün canlı canlı görebiliriz. Bir nevi uzay ve uzaya erişim isteği sonumuzu getirebilir. Şayet kontrol altına alınan bir alanda insanların zarar görmesi daha zor ve az olacaktır.

Sonuç olarak eskiden kan davası günümüzde yerini bir nevi hack davasına bırakmıştır. Bunun göz önünde bulundurularak siber güvenlik önlemlerinin tüm dünya çapında alınması gerekmekte ve bu konuda ortak hareket edilerek uluslararası bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz